Oynadığı dizilerde mi, ruhunu vererek canlandırdığı karakterler sayesinde tiyatro sahnesinde mi gönüllerde bu kadar taht kurdu Ece Özdikici inanın bilmiyorum. Oyunculuğu bir yana, sanata, doğaya, hayvanlara olan aşkı bir yana…

İlk tanıştığımız gün de, bugün de aynı şeyi söylerim kendisi için. Kalbi gibi, olduğu gibi; iyi! Zaten bitkileri ve hayvanları seven (kalben seven) hangi insanın kalbi iyi olmaz ki! İşte Ece Özdikici de, sanatı, oyunculuğu, hayvan sevgisi bir yana kalbinde birçok patiye yer veren çok sevdiğimiz sanatçılardan. Gelin kalbindeki tüylü dostları onun ağzından tanıyalım…

Hayvan sevginiz ile başlayalım…

Çocukken balığım ve kuşum oldu tabii ki 🙂 Evde hayvan olması çok değişik bir şeydi. Kafeste ya da akvaryumda değil, yanınızda oturuyor yatıyor falan. Akıl almaz, hayal edilemez bir şey o zamanlar. Şimdi de olmaması öyle benim için. Bir evde hayvan yoksa halisünasyon görüyorum ben. 🙂 Ay kedi geçti sandım demeler, bir hareket görmeler, bir şeyleri kuyruk ya da kulak sanmalar başlıyor. Çünkü neden bir evde sadece insan olsun? Ne saçma, ha ha ha… 🙂 Gerçekten bunu çok yaşıyorum. Neyse, geçmişe döneyim. Evinde kediler olan bir akrabamız vardı. Kedilerden tedirgin olurdum. Korkardım hatta. Ne yazık ki çocukken bir hayvana temas ettiğimi hatırlamıyorum. Kuşumu elimde severdim gerçi ama onun haricinde hiç yakınlaşmadım hayvanlarla.

Konservatuarda okurken sınıf arkadaşımın evinde tadilat vardı ve kedisi bende kaldı üç ay. Çok korkaktı. Gelip yanıma yatmadı bile üç ay. Canım kim bilir ne sandı? Üç ay çok uzun. Terk edildim sanmış olmalı. O varken, o benimle kurmasa da, ben bağ kurdum onunla. Eve gitmek için sebebim olmuştu. Merak ettiğim bir can vardı, belki beni beklerdi, korkardı, yalnız kalmasındı falan böyle düşünceler düştü hayatıma. Sonra ben de kedi sahiplendim. Hem de bahsettiğim akrabamızdan. Bodrum’da evlerinin bahçesinden… Yıllardır susuz kalmışım gibi bir şey oldu bir anda. İhtiyacımı buldum. Ne çok şey kaçırmışım, ne çok… Yirmi yıldır hayvanlarla yaşıyorum. Gerisi bomboşmuş! Ne güzel tamamlanıyorum, nasıl mutluyum. Bana hayvanları verin, bitkileri verin. Ben tamamım…

Peki diğer patili dostlar hayatınıza nasıl girdi?

İlk kedimle biraz önce anlattığım gibi tanıştık. İkinci kedim Yampirik’i Harbiye’de parkta buldum, yürüyemiyordu. Beli kırıktı, yanlış kaynamış. Şu an yürüyor, tedavi gördü, ara ara tedavi görüyor ama hala aksak. Uzun süre yürüyemez, zıplayamaz. Üçüncü kedimi sağır diye sahiplendim. Cin gibi, hiçbir şeyi yok ;)) Nasıl sağır sandı bulan da, veteriner hekim de anlamıyorum :))) Üçüncü kedimin sahibi ölmek üzere kanser hastasıydı, köpeğimi Bodrum’da sokaktan sahiplendim. Atılmış muhtemelen. Beşte iki hayvanım Bodrumlu 🙂

Birbirleriyle anlaşabiliyorlar mı? Neleri sever, neleri sevmezler? Bize biraz onlardan bahseder misiniz?

Köpeğim herkesi ve her şeyi çok seviyor. Mirket hayvanına çok benziyor. Onlar gibi ayakta durabiliyor ve renkleri aynı. O yüzden köpek mi sahiplendim, mirket mi bilmiyorum. Dünyanın en iyi kalpli canlısı. Nasıl atılmış olabilir aklım almıyor. Beraber seminer izlemişliğimiz bile var. Öyle de sessizdir. Bu ara arkadaşlarından kapıdan girene havlamayı öğrendi. Ki öyle bir huyu asla yoktu. Birkaç gün bir arkadaşıyla kaldı. O çok havlar. Bunu öğrendi, taklit ediyor artık. Çok komik.

Yampirik sakat olan kedim… Çok bahsetmek istemiyorum çünkü gerçekten alt üst oluyorum. Muhtemelen şiddet gördüğü için sakat. Hala insanlara karşı savunmada. Aslında tek kedi olsa çok daha mutlu olur ve rahat ederdi ama maalesef kalabalık bir aileyiz. Hepimizin birbirine ihtiyacı var. Arada yalnız kalırsak, örneğin ben onu alıp İzmir’e annemlere gidersem daha yumuşak, daha kendini sevdiren bir kedi oluyor. Diğer türlü evde hep yattığı yerler var, oralardan kalkmaz pek. Şeker, kanser hastası sahibini uzun süre çok özledi. Sonra alıştık birbirimize. İnanılmaz yılışıktır ama çok da flörtöz yapar bunu. Gelir sürtünür kaçar. Tam seveyim dersin, dokunmana izin verir kaçar, sonra gelir. Bayılır şov yapmaya. Uzun uzun göbek sevdirir. Çok güzel bir kız. İnanılmaz güzel.

Curly tek erkek. Kulakları yamuk. Böyle bir cins varmış. American Curly. Muhtemelen kısırlaştırılmamış bir American Curly evinden çıkıp sokak kedisiyle çiftleşti, ortaya benim melezim çıktı. O köpeğim eve geldiğinden beri çok alıngan. Eskiden her sabah yanıma sokulan hayvan, şimdi isterse geliyor. Hepsinin huyu farklı farklı. Bu duruma çok üzülüyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Gidip ben seviyorum uzun uzun… Büyüdü ama çok bebek kalpli o da. Çok hassas. Tipi de komik. Kulaklar zaten anlattığım gibi… Biraz şaşı. Kafası küçük ama kendi çok büyük, yedi kilo.

Hem köpek hem kedi sahibi olmanın güzelliklerinden ve zorluklarından bahseder misiniz?

Ayrı kültürlerden insanlarla yaşamak gibi. Başka kültürlerden insanlarla yaşadığınızda, sizin gibi davranmasını istemeniz saçma olur ya. Öyle. Köpekçi olmak, kedici olmak… Ben böyle değilim. Kediyi tanıyorum, anlıyorum yaşıyorum. Köpeği tanıyorum, anlıyorum ve yaşıyorum. Kediden köpek gibi davranmasını niye bekleyeyim? Birbirimizi seviyoruz. Biliyor ve hissediyorum. Neyime yetmiyor? İstediğim zaman varsın gelmesin yanıma. Hatta isterse hiç gelmesin. Dinlersen o sevgiyi hissediyorsun. Hayvan sahipleniyoruz, oyuncak ayı değil. Saygı duymam lazım ona da.

Kedilerin birbirleriyle anlaşması nasıl oldu peki? Kolay adapte oldular mı?

Hiç belli olmuyor. Bazen süt liman, bazen terör esiyor evde. Saç saça başbaşa giriyorlar bazen. Cinayet işleniyor, öyle kavga oluyor. Curly Şeker’e çok saldırıyor. Evden çıkarken ne olur ne olmaz diye ayırıyorum onları. Köpeğim ise en son gelen olduğu için kabul edilen oldu. Curly’nin alınganlığı haricinde kolay alışıldı ona. Şeker ile çok iyi anlaşıyor o. Beraber uyuyorlar bazen.

Günümüzde veteriner hizmetleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Uzmanlaşmayı çok takdir ediyorum. Eskiden böyle değildi. Kliniğine gittiğimde bacağı kırılsa da aynı hekim bakar, aşıyı da aynı hekim yapar, böbrek hastasıysa da o ilgilenirdi. Nasıl olabilir ki? Kolunuz kırılsa dahiliyeye gider misiniz? Gitmeyin yani :)) Ben uzmanlığına bakıyorum gittiğim veteriner hekimlerin. Hepsi için ayrı yere götürüyorum normal olarak.

İnsanların hayvanlara bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Farklı farklı insan var. Ne diyebilirim? Sosyal medya faydası; yaz kış bu sokak hayvanlarının bize ihtiyacı olduğunu anlamalarını sağladı. Su koymak, mama koymak, yuva yapmak vb. alışkanlıklar gelişti. Hayvan almanın kötü bir şey olduğu anlaşıldı biraz. En azından aldığını utanarak söylüyor. Almış ne fayda tabii, ama bir baskı var demek ki bu konuda. Anlamayan kendi gelişmemiş kişiliğinden anlamıyor. Orada yasal olarak hayvan satışı yasaklanmalı, artık kişisel yapılabilecek bir şey kalmıyor. Karşımdakinin vicdanının devrede olması lazım. Köle ticareti bu çünkü. Eskiden insanlar satılıyormuş. Bunu garipsiyoruz ya. Şu anda da hayvanlar satılıyor, ne farkı var? En büyük köleliği onlar yaşıyor. Geçmişe bakıp bu konuyu da garipsediğimiz günler gelsin inşallah.

Son olarak hayvan sahiplenmek isteyenlere neler söylersiniz?

Barınak ya da sokaklardan sahiplenin. Yok bunun tüyü dökülmüyormuş, yok bu alerji yapmıyormuş, bunlar uysalmış yalanlarına inanmayın. Satabilmek için söylenen ticari yalanlar bunlar. Satabilmek için hayvanlara tecavüz edildiğini, yavruları annelerden erken ayırdıklarını, anneleri onlarca kez doğurtup attıklarını, pis sağlıksız koşullarda gün ışığı görmeden küçücük yerlerde tutulduklarını bilin. Ankara’da geçenlerde bir ev basıldı, köpek ve kedilerin ses telleri alınmış, sesleri çıkmasın kimse fark etmesin diye. Ettiklerini bu dünyada bulsunlar. Bütün bunları bilip, daha da satın alırsanız diyecek bir şeyim kalmıyor. Vicdanınız da gerisi. Çok sinirleniyorum, yine sinirlendim ve her zaman bu konuda sinirleneceğim…

Röportaj: Yağmur Ağcaoğlu

Hediye: Lolidogs

Ece Özdikici ile yaptığımız diğer röportajımızı okumak için linke tıklayabilirsiniz:

https://www.kalbimdekipatiler.com/ece-ozdikici/

2007-2012 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde eğitim gören Yağmur Ağcaoğlu, Bobby ve Yosun adında iki köpek ve Bıdık adında kör kedi sahibidir. Mezun olduktan sonra hayvan sağlığı dergilerinde Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptıktan sonra Kalbimdeki Patiler sitesini kuran Ağcaoğlu, yaptığı sosyal sorumluluk projeleri ile dikkat çekmektedir. Ayrıca çocuklar için hazırlanmış ilk Köpek Irkları-1 çocuk kitabını çıkarmıştır.