Milyonların tanıdığı ünlü insanların bilinen yönleri kadar bilinmeyen yönleri de vardır. Oyuncu, manken, sunucu, müzisyen, şarkıcı… Biz onların sadece ün’lü olmalarını sağlayan yönlerini biliriz aslında. Bir de hiç görmediğimiz, tertemiz kalplerine hayvan sevgisini, doğa sevgisini sığdırdıkları halleri de var… Bu röportajımızda doğayla iç içe yaşamayı tercih eden, bu sayede birçok hayvanı dost edinen, yüzü gibi kalbi de güzel Ferzan Hekimoğlu’nun hayvanlara olan hassasiyetini, hayvan sevgisini konuşacağız…
Sevdiği mesleği yapabilme fırsatı bulan şanslı insanlardan Ferzan Hekimoğlu spor yapmayı, dans etmeyi ve müziği çok seven bir oyuncu. Hatta, genç yaşının ve içindeki mutluluğun verdiği yaşama sevincini dünyalar tatlısı kızı, eşi ve minik patili dostuyla paylaşan ve her gün onlarla birlikte tekrar tekrar büyüyen bir anne. Çocukluğundan beri hayatında, yardıma muhtaç tüm canlılara yer veren, özellikle yaralılar için elinden geleni yapmaya çalışan Hekimoğlu küçükken at, inek, kedi, köpek, kuzu, keçi, tavuk, ördek, devekuşu, tavuskuşu gibi birçok hayvanın olduğu çiftlikte büyüyen gerçek bir hayvansever. Ancak büyük şehirde yaşayıp farklı bir düzen oturtunca alışkın olduğu hayat tarzını değiştirmek zorunda kalmış. Belki yuvasını sokaktaki bir canlıyla paylaşmamış ama sokaktaki canlılar için, özellikle hasta olanları iyileştirmek için elinden geleni yapmış ve onları hiç terk etmeyecek yuvalara kavuşturmuş. Taa ki annesi kendisi için bir köpek sahiplenmek isteyene kadar…
Evet aslında Ferzan Hekimoğlu ve köpeği Ginger’ın tanışma hikayesi annesinin hayatını bir tüylü dost ile paylaşmak istemesiyle başlamış. Bakın Hekimoğlu Ginger’ı nasıl anlatıyor:
Yaklaşık 1,5 sene önce annem, kendine arkadaş olabilecek ve bileğinden sakat olduğu için rahatça kaldırıp bakabileceği bir hayvan edinmek istedi. Ben de ona arkadaş olması için Ginger’ı aldım. Ginger, annemin özel işleri nedeniyle bizimle 1-2 hafta kalmak zorunda kaldı ve kalış o kalış! Evimizin ikinci bebeği oldu ve ben ondan ayrılamadım. Kızımla düşündüğümden çok daha iyi anlaşmalarından sonra artık annem onun annesi değil, anneannesi olmuştu.😊 Benim için Eylül’ün hayvanları severek büyümesi çok ama çok önemliydi. Kendisinden küçük bir köpeğe bu kadar çok bağlanması beni çok mutlu etti. Onu kardeşi gibi görüyor. Aynı anda uyuyup, oyun oynuyorlar. Ginger da çok iyi huylu bir canlı, asla sinirli değil ancak aşırı küçük olmasından ötürü sanırım biraz ürkek. Bazen uçuşan bir poşete bile havladığı oluyor hatta kapıyı çalan kişiye de bizi korumak amaçlı havlayabiliyor, ta ki kapıyı açana dek. Minik boyuna rağmen kedileri de aşırı merak ediyor ama ben biraz temkinli davranıyorum bu konuda çünkü çok küçük.
Baktığım en küçük köpek!
Küçük bir ırka sahip olmak aslında biraz zor. Çünkü Ginger gerçekten minik bir ırk. Cavalier, Terrrier dediğimiz küçük ırklardan bile küçük. Bu yüzden en başlarda hep bir ezilme, kaybolma korkusu ile yaşadık ama artık gerek Ginger gerekse biz bu duruma alıştık. Dışarıda dolaşırken neredeyse hiç kucağımdan inmiyor, seslerden ve ani hareketlerden korkup yürüyemediği zamanlarda da ya kucağımda ya çantasında oluyor. Çimlerde ise serbest kalıp kendine güveni gelince koşturmaya başlıyor ancak. Tavşan gibi bir oraya bir buraya zıplıyor. Onun koşturduğu, mutlu olduğu anları gördükçe biz de çok mutlu oluyoruz. Fakat şunu söylemek istiyorum ki Ginger baktığım köpekler arasında en sorunsuzu. Bunun kendi karakteriyle de ilgisi var tabii. Biz sadece Ginger bebekken biraz problem yaşadık çünkü ne kadar deneyimli olduğumu düşünsem de hiç tanımadığım bir ırktı Chihuahua ve baktığım en küçük köpekti…
Mesela köpeklere şeker ve tatlı gibi besinlerin verilmesinin zararlı olduğunu biliyordum ancak Ginger eve geldiğinin ikinci günü yatakta kaskatı bir şekilde hafif titremeler eşliğinde kriz geçirmişti. Derhal veteriner hekimimize gittik. Şeker komasına girdiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım, yavaş yavaş ona bal vermeye başladık tabii yine çok değil. Küçücük bir damla yetiyor. Sonra kızımız yavaş yavaş büyüdü ve artık hayat onun için ve tabii bizim için de daha kolay hale geldi. Ailemizin ikinci çocuğu resmen. Öyle sevimli ki asla sinirli bir hayvan değil aksine çok sevecen -ki ben bu ırkın hep sinirli olanlarına denk gelmiştim- dolayısıyla aklımda hep öyle kalmış. Ancak insanlarda da olduğu gibi karakter ve yetiştirilme şekli önem arz ediyor. Aynı ırk olsa da aralarında büyük farklılıklar yaratabiliyor. Önemli olan ırk ayrımı yapmadan, hayvan ayrımı yapmadan onlara bakmak, onlara gerçekten çocuğunuz gibi bakmak…
Doğru iletişimle bebekler ve köpekler dost olabilir!
Çocuğunuz gibi bakmak evet çok önemli ama ikisi arasındaki dengeyi kurmak ondan daha önemli. Eğer çocuğunuz köpeğinizi ya da köpeğiniz çocuğunuzu kıskanırsa ve siz dengeyi kuramazsanız işler çok değişir. Bu yüzden benim işim birazcık daha zordu. Sonuçta Eylül de Ginger da bebekti. Ginger, bize geldiğinde çok ama çok küçüktü. Kucağımdan indirmeden bakmak zorunda kaldım bir süre. Bu dönemde ufak tefek kıskançlıklar oldu tabii ama o kıskançlığı nefrete dönüştürmeden çocuğunuzla iletişime geçip doğruyu yanlışı düzgün bir şekilde anlatmak gerekiyor. Kızımın da bu dönemde yanlış bir hareketinde asla kızarak değil tamamen ona sevgi ve anlayışla yaklaştım. İkinci bir çocuk gibi düşünüp hareket ettim aslında. Kızım ilk gördüğünde Ginger’a bayıldı, kucağından indirmek istemedi. Tabii Ginger’ın bir oyuncak olmadığını, aynısının sürekli olarak kendine yapılsa neler hissedebileceğini anlatmaya çalışarak geçti bir süre. Bu süreçte kızım Eylül de anlayışlı davrandı. Ginger kendini toplayıp biraz yetişkin oluncaya kadar bekledi ve kısacası birlikte büyüdüler ki hala da öyle oluyor. Şimdilerde ise iki iyi arkadaşlar. “Ayrılmaz ikili”. Eylül okuldan gelip onunla oynayana kadar Ginger onu bekliyor. Eylül uyuduğu zaman onun ayağının ucuna kıvrılıp yatıyor. Aralarında inanılmaz bir bağ oluştu ve kızıma küçükken böyle bir dost edindirdiğim için çok mutluyum.
Ferzan Hekimoğlu diyor ki…
Şimdiye kadar görüp de “ne kadar şanslı” dediğim sokak hayvanı sayısı o kadar az ki. Hep içimi burkan hayvanlarla karşılaşıyorum. Onlar için önce bizlerin bilinçlenmesi ve çocuklarını da bilinçli yetiştirmesi gerekiyor. Elimizden geldiğince yardım edip bu konuda duyarlı olmalıyız. Hayvanların bir oyuncak, bir hediyeden öte hayat arkadaşı ve dost olduğunun bilincine varmalıyız. Böylelikle sokağa atılan hayvanların sayısı da gün geçtikçe artmamış olur. Lütfen satın almayalım sahiplenelim. Sokaklardaki, barınaklardaki, ormanlardaki dört ayaklı dostları unutmayalım.
Fotoğraflar: Navit Seyddatshti