Dünyanın en güzel iki kızının naif hikayesi. Kesinlikle kişiler ve kediler gerçektir. Müstakbel eşim ve müstakbel kedimizdir.
Beyoğlu’nun Dolapdere’den çıkarken ara sokaklarından birisidir; Ömer Hayyam.
Her daim içinde bir kaos barındırır, dışardan olan herkese katıdır, ama içeriye girince işler farklı değişir. Şehrin göbeğinde, içinde kalmış, kendine özgü kuralları olan, imkanları çok farklı olan bir semt.
İpek de burada büyüdü, başka yerde büyümek olmazdı.
Kar ile kışın deli gibi dans ettiği bir akşam, buldu onu.
Öyle beyazdı ki, üzerine yağan güzel kar belli olmuyordu.
Günlerden on iki ocaktı, her Ömer Hayyamlı gibi Müzeyyen Senar sevdası vardı içinde. O gün Müzeyyen Senar veda etmişti, küçük dünyamıza koca ismiyle. İpek o gün hiç düşünmedi, o üstüne kar yağdığı bile belli olmayan küçük kızı evine götürüp, onu koruyacaktı. Ve ona bir isim gerekliydi, ona hayranı olduğu “Müzeyyen” adını verdi.
Müzeyyen beyazlığı ile yağan karı kıskandıran güzellikte bir kediydi. O İpek’i kokladı, İpek onu göğsünde uyuttu.
Müzeyyen tabi ki şahsına özel bir kedi olduğu için, bazen garip davranıyor. Ev ahalisi alıştı ona, onu isteyince sevemezsin, keyiflenirse ne ala.
Bir gece camdan dışarı bakan Müzeyyen, İpek’e döner ve “o gün Müzeyyen Senar ölmese bana ne isim koyardın kanku” der. İpek şok. Müzeyyen masadan bir sigara alır, takar dudağına “hele sen de yak bi cuhara” der.
İpek kem kum eder. Müzeyyen, “sen bir delisin ama dahilik ile delilik arasında ince bir çizgi vardır” deyip, sigarayı camdan fırlatır. İpek mağrur ve mağdur olduğunu hisseder. Panikle, Van kahvaltı sofrası hazırlar. Güzelce yer ve güne şahane başlar. Lakin Müzeyyen ortalıkta yoktur. Atlar kırmızı Vespa’sına, Müzeyyen’i aramaya başlar. Beyoğlu’nun altını üstüne getirir ama Müzeyyen yoktur. Çekik gözleriyle, güzelliğine endamını katan İpek, tüm mahalleyi yakıp yıkar. Müzeyyen’i bir pizzacı motorunun üstünde görür. İnanılmaz sevinen İpek, bunu ilk başta belli etmez. Üzerine lapa lapa yağan kara rağmen, Müzeyyen pizza dağıtıyordur. Koca yürekli Müzeyyen, bir pizzacıda işe girmiş ve kendi ekmeğini kazanıyordur. Kendine Osmanbey’de stüdyo daire tutan Müzeyyen, bir süre eve dönmek istemedi. Mart ayına denk geldikleri için, ısrarla yenisini katmak istemedi. Usulca, İpek’in yanına döndü. İpek aşık oldu bu kovalamaca sırasında. Sonra hep birlikte Çanakkale’ye yerleşme kararı aldılar.
Müzeyyen zarif bir Egeli kedi olmayı seçti, Çanakkale’yi seçti.
Bir insanın iyi olması kaderi değil, seçimidir. Görünce yolunu değiştirdiğiniz veya kaçtığınız her kedi veya köpek -bence hepsi bir güzellik- sokakta yaşamayı haketmiyor. “Sokak kedisi” diye bir kavram yoktur. Konuşamadıkları için mutlu olduklarını sanmayın. Bazı insanların gerçekten gönülleri kapalı olduğu için duymadıklarını sanıyorlar ama onlar inanılmaz konuşurlar, duymak isteyene anlatırlar. Unutmadan karşılıksız severler, aynı aile gibi, anneler gibi. Korurlar, babalar gibi.
Hayvanları sevin, çünkü onlar kötülük pek bilmezler.
Sevgiyle kalın