Gülücük
Özlem Özdemir Kesik, 10 yıldır hayvanlar için gönüllü olarak çalışan, kalbine pati izi değmiş bir hayvansever.

Söz konusu sokaklarda yaşamaya çalışan hayvanlar olunca ne kelimeler ne de duygular sınırlandırılabiliyor. Onların çektiği acıları, işkenceleri tarif etmek, etmeye çalışabilmek imkansız. Buna rağmen günlerdir sosyal medyayı sallayan Gülücük’ün haberini paylaşmak istiyorum. Acımasızca öldürülen bir köpeğin hikayesini… Ve ona sahip çıkan insanların, öldüren kişilerin cezalandırılması için uğraşmaları ve sonunda başarmalarının hikayesini… 

İnsanın kalbine dokunan, gözlerindeki yaşların akmasına sebep olan bununla birlikte insanların acımasızlığını, vicdansızlığını gözler önüne seren bu tarz olayları yaşayanlardan dinlemeyi daha doğru bulmuşumdur. Bu yüzden Gülücük köpeğin vicdansızca öldürülmesini, öldürenlerin cezasını, yaşanan süreci; her şeyi bizzat içinde yaşamış, hem öğretmen hem de veteriner teknisyeni olan Özlem Özdemir Kesik’ten öğrenmek istedim. İşte Kesik’in kaleminden Gülücük’ün hikayesi…

“Çankırı’nın Çerkeş ilçesinde hem konumundan dolayı hem de hayvancılıkla uğraşıldığı için sokak köpekleri potansiyeli çok fazla. Köylerde özellikle çoban köpekleri mevcut. Tabii bir o kadar da köylerden ilçelere köpek bırakma alışkanlığı… İşte Gülücük ile karşılaşmamız da bu şekilde oldu. İnanırım böyle tesadüflere, mesai saati içinde, olmadık bir şey için kurumdan çıkıyorum ve önümdeki seyir halindeki traktörden hop bir köpek atılıyor. Can havliyle ben de peşinden koşuyorum. 3-4 aylık, bir deri bir kemik, vücudunda hiç tüy yok, göz burun akıntılı… Kaptığım gibi bir kazan dairesine götürdüm… Sağlıklı bir köpeği bile barındıracak yer bulamadığım bu ilçede güç bela bir kazan dairesi buldum ve tedaviye başladık. Çerkeş’te veteriner hekimler büyükbaşlara yönelik çalışıyor ve maalesef pet bakmıyor. Yeni bir veteriner hekim ile tanışmam da Gülücük’ü bulduğum zamana denk geldi. Sıkı bir tedaviye başladık. Her gün kucağımda örtüleri sarıp kliniğe götürüyordum, ilaçlar, iğneler… İsimsizdi kızım ama önünden geçmek zorunda olduğum kahvehanelerdeki insanlar, “Almış kucağına ucubeyi, gidiyor” diyorlardı. İşte o zaman karar verdim, GÜLÜCÜK dedim. Bugün sana iğrenerek bakan insanlar yarın hayran olacaklar, ben de yüzümde koca bir gülücükle onlara cevap vereceğim…

Üç dört ay sürdü tedavi. Bu süreçte sırayla destekler ve kanlı ishal atlattı. Karbonmonoksitli bir ortamda idi, üst solunum yolu enfeksiyonu yaşadı. Günlük gezdirdim, temiz hava, bol gıda derken, kısırlaştırdım, küpelendi ve çalıştığım kurumun bahçesine alıştırdım. Zamanla çalışanlar, gelen giden de benimsedi onu. Hava soğuyor, kulübe yaptırmalı derken de…

Vuruldu. Berbat bir durum. Kamera kayıtlarını izlemek zorunda kaldığım ilk an, ekrana vuruyordum, öl Gülücük, öl artık diye. Yavrum vurulmuş, can çekişiyor, o bir iki dakikada benim ömrümden ömür gidiyordu. Öldüğünde, dışarıdan kesinlikle görünmeyen bahçeye iki temizlik görevlisi geldi. Kılına zarar gelse dünyayı yakarım sandığım Gülücük’ü kuyruğundan ve kafasından tutarak presli çöp arabasına attılar ve onunla birlikte ben de parçalandım…

Hayvana taş atan, hayvanları döven öğrencilerim evde şiddet gören çocuklar.

GülücükHep vurguluyorum sorun insan ya da hayvan veya bitki değil, sorun CAN! Ve ülkemizde ne yazık ki şartlar her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Bir arada yaşamanın gerçekliğini vurgulamaktan yoksun, onları bizden uzaklaştıran bir anlayış hakim. Biz onlara yardım etmeye çalışırken; “İnsana bile değer verilmiyor, sen ne diyorsun hoca hanım!” diyen bir sürü insanla karşılaşıyoruz. Bunu değiştirmenin tek çözümü eğitim. Bilinçlenmek. İnsanları bilinçlendirmek gerekiyor. Özellikle de kırsalda anne ve babalar eğitilmeli. Korkularını yenmeleri sağlanmalı. Nereye kadar taş atıp hayvanları kovalayacaklar? Çok üzücü ama çabamı gören bir öğretmen arkadaş, hayvanların mutlu mesut gezdiğini, aç ve hasta olabileceklerini hiç akıl etmediğini itiraf etmişti. İşte bu yüzden altını çizerek tekrarlamak istiyorum; bilmemek ayıp değil, eğitim şart! Öğrenmek şart!

Biz bugün Gülücük’ün karar duruşması için bir araya geldik. Açıkcası bu denli bir ceza beklemiyorduk. Türkiye’de hayvana eziyet, sahipli ise TCK’da. O da, çok afedersiniz “Mal” tanımı ile yer alıyor. O yüzden beklentimiz minimumda, umudumuz ise yok gibiydi.
Oysa ki, hakime hanım, vicdanının sesini dinledi ve en üst sınırdan para cezası verdi. Bu 3 yıllık hapis cezasına bedel. Gülücük ve ölen diğer canlar geri gelmeyecek ama en azından emsal oluşturdu haklı mücadelemiz. Avukatlarımız canla başla çalıştı. Uzak demediler, her anımızda yanımızda oldular. Türkiye’nin farklı yerlerinden dostlar geldi, yalnız bırakmadı.
Ve bugün Adalet kazandı. Hepimizin yüzüne bir GÜLÜCÜK yerleşti. Bu tür başarılar gündeme geldiğinde insanlar yine konuşacaklar, ülkede neler oluyor, bu kişiler neyin peşinde diye… Aslında bizim üzerine eğildiğimiz bu sorun en temel sorun… Yaşama Hakkı… Başından beri olması gereken şey. Kimseden fazlasını istemiyoruz. Dilerim daha fazla gülücükler solmaz, tüm canlılar için yapıcı adımların atıldığı güzel bir güne uyanırız.”

Sevgili Özlem Hanım’ın sözleri üzerine ne sözlesek az. Umarım Gülücük gibi daha birçok canın huzur içinde uyuması için elimizden geleni yapar ve hep böyle sonuçlar alırız…